4 Kasım 2016 Cuma

ASP.NET Url Shortener

http://www.buurl.com adresinden istifade edebilirsiniz.
Güncel Olmayan Kaynak Koduna:  http://www.buurl.com/github adresinden ulaşabilirsiniz
Teknik Özellikler:
Platform: ASP.NET MVC
Database: MySQL
Faydalanılan Bileşenler/Teknolojiler: Bootstrap, HTML5, javascript, jquery, google reCAPTCHA

ASP.NET Sözlük Sayfam

http://www.selamsozluk.com adresinden istifade edebilirsiniz.
Teknik Özellikler:
Platform: ASP.NET MVC
Database: MySQL
Faydalanılan Bileşenler/Teknolojiler: Bootstrap, HTML5, javascript, jquery

3 Haziran 2016 Cuma

Cemaatler Algısı Ya da Biz Bunları Çoook Gördük!


Cemaat kelimesinin söylenmeye dahi çekinildiği bir ülkede yaşıyoruz. Üstelik bu olaylar Şeriat'i yavaş yavaş getirecek(?) bir hükumetin döneminde gerçekleşiyor. 

Bu dindar hükumetin ve reislerinin Laikliği ve Demokrasiyi hararetle savunmakta olduğu bu dönemde bizlerin 30 yıldır verdiği Tevhid mücadelesi de algı operasyonları ile cemaat mücadelesi şeklinde lanse ediledursun, insanoğlu halen beşeri ideolojilerden medet ummakta.

Bazıları komünizm Laiklik, demokrasi, faşizm, kemalizm, vb fikirlerden bir veya bir kaçıyla bir yerlere varabileceğini düşünüyorlar.

Üstelik tüm bu fikirleri savunan kişilerin tamamına yakını İslam ve Allah inancı olan kimseler...

İşte burada bir not düşelim, bizim bu güne kadar bir yerden yardım, destek, para, ihale vb. şeyler aldığımızı gören varsa buyursun hodri meydan. Ancak aksine bilinmelidir ki, liderimiz Alparslan KUYTUL Hocaefendi de dahil olmak bu cemaate girenler, ellerindeki tüm dünyalıkları kaybedip, üstüne bir de hürriyetlerini ve dahi canlarını gözden çıkararak girmişler ve girmektedirler. 

Dünyalık peşinde koşanlar bizden fayda görmeyeceklerini bildikleri için pek yanımıza yaklaşmazlar. 

Zira davamız "cemaat" dediğimiz şeyi merkeze almamaktadır, ve cemaatin bekası diye bir derdimiz de yoktur. Savunduğumuz şey cemaatlerin de devletlerin de üzerindedir. Ve biz yapmazsak Allah başkalarının eliyle bu davayı sürdürecektir. 

(Zaten Engellenme sebebimiz olmakla beraber) biz diyoruz ki;

Ey kardeşim! küçüklükten beridir babadan dededen tuvalete hangi ayakla gireceğini, evden hangi ayakla çıkacağını dahi duyduğun İslami kaidelerin;
  • Bir devletin nasıl yönetileceği,
  • Ceza hükümlerinin nasıl uygulanacağı,
  • Ticari kaidelerde hangi kanunların olması gerektiği,
  • Sosyal ilişkilerin nasıl düzenleneceği,
  • Ve dahi İslam devletinin nasıl kurulacağı 
hakkındaki görüşleri insanoğluna bırakacağı fikrine de nereden kapıldın.

Dedemizden bir lokma yemeğin kaç kere çiğnemesi gerektiğini defaatle anlatıldığını duyup da İslam'ın hükmeden sosyal, ekonomik, cezai bir yapı olduğunu duymamanız bunun İslam'da olmadığı anlamına gelmez.

İnsanlar İslam'ın bu boyutunu bilmedikleri ve mıymıntı bir din anlatıldığı için İslam’ı uhrevi olarak görmekte ve diğer alanlarda İnsanoğlu şaşar-beşerinin ürettiği hükümleri almakta ve her seferinde daha da kötüye gitmekte.

Oysaki 5 dakika sonrasında ne olacağını bilmeyen insanın üreteceği yasadan ne hayır gelebilir ki.

Diğer tarafta zamanın ve insanın yaratıcısı Allah kıyamete kadar geçerli olmak üzere bir din göndermiş.

Bu din ile ne zaman hükmedilmiş ise o beldede yaşayan Müslüman olsun olmasın herkese refah sağlanmış, ne zaman da tembellik gösterilmiş zelil olmuşlardır.

Öte yandan öve öve bitiremedikleri bütüm izm'ler insanların elinde patlamış ve kaostan başka birşey getirmemiştir.

Göklere yükseltilen komünizm'in kanlı geçmişi çok da uzakta değildir. Üstelik devlet uygulamasındaki hantallığı ve bir türlü o hedeflenen son aşamaya geçemeyişi de ayrı bir durumdur.

Bu diğer fikirler için de böyledir. Demokrasi adı altında insanlar helvadan putlar misali önce bir yasa üretiyorlar ve birkaç yıl sonra da o yasayı yerden yere vurup yenisini çıkarmak istiyorlar.

Biz de diyoruz ki. Biz daha fazla insanların hezeyanlarına katlanmak istemiyoruz.
Allah'ın emrettiği gibi yönetilmek istiyoruz.

Kur'an-ı Kerim'i bu pencereden incelediğinizde aslında bir çeşit Anayasa da barındırdığını göreceksiniz.

İslam; iyiliği sadece tavsiye etmez, teşkilat ve hüküm noktasında da yapılacakların ve yapılmayacakların sınırlarını çizer. İslam dinini teoride ve pratikte inceleyenler ne derece ince ve keskin bir yönetim ve adalet anlayışının olduğunu ve zulme izin vermeyeceğini;

Bu dine mensup olan bir Müslümanın da zulmün hiçbir türlüsüne razı olamayacağını anlayacaktır. 

Bu emirler var iken bundan daha azına razı olacak değiliz.


Ve mücadelemiz de Allah'ın hükmü yeryüzünde hakim oluncaya kadar devam edecektir.

Biz bunları çok gördük diyenler. Aslında hiçbir şey görmediler. Sadece kendilerine yutturulanı gördüklerini zannettiler.

Vesselam.

31 Mayıs 2016 Salı

Ebubekir Sifil Hocamızın Kaygı verici Kaygılarına Cevabımdır

Bizi bu şerefli davadan haberdar eden ve en azından küçük de olsa bir katkıda bulunma şerefine ulaştıran Rabbime hamd; hakikati korkmadan savunan ve herkes için aynı hakikat prensibine sahip dava adamlarına selam olsun!

Cemab-ı Hakk her dönemde Tevhid sancağını elinde tutan hareket veya hareketler olmasını emretmiş ve bunun olmasını da sağlamıştır.

Geçmişte bu sancağı omuzlanan Nebilere, evliyalara, alim ve şehidlere selam olsun!

İsmimizin Furkan olmasının da Rabbimin takdiri olduğuna inanıyorum ki Cemaatten Harekete dönüştüğümüz geçtiğimiz haftalardan bu yana Furkan isminin anlamı gibi insanlar saflarını birer birer belli ediyorlar.

Bizleri ve içinde bulunduğumuz sonsuz kainatı  yaratan Sonsuz ilminin küçük bir parçasını bu sonsuz evrenle bize gösteren Cenab-ı Hakk İkram ederek şu imtihan dünyasında babamız Hz. Adem A.S. den günümüze kadar bizi kılavuzsuz bırakmamıştır. 

Rabbimize O'nun İzzetine ve Celaline yaraşır şekilde hamdolsun.

Nitekim O'nun kılavuzluğunu bırakıp kendi sefil aklına uyanların oluşturdukları bataklıklar bakabilenler için hem dünyanın her yerinde hem de tam da bu topraklar üzerinde aşikar bir derecede görünmektedir.

O merhamet sahibi Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır ki Hayatımızın her alanında, ama her alanında yapmamız gerekenleri Yüce Kitabında ve Peygamberimiz A.S.V.S. Söz ve örnek yaşamı ile bize göstermiş, kendi aklımıza uysak kaos ile kavrulacak hayatımızı nasıl sürdürebileceğimiz hakkında bizi şüphelerden kurtarmıştır.

Ve gene Rabbimize hamdolsun ki "İçinizden hayra çağıran, İyiliği Emreden münkeri yasaklayan bir ümmet (topluluk) olsun"(Âli İmran 104) ayet-i kerimesindeki emri yerine getirme hususunda da nasıl yapılacağını bize bırakmamış Bütün Peygamberlerde Allah'ın değişmeyen sünneti tecelli etmiş ve Peygamberimiz (S.A.V.) de de hiçbir insanın hayatından olamayacak kadar teferruatıyla Kur'an-ı Kerim'in çizdiği kırmızı çizgiler üzerine inşa edilerek günümüze kadar bir emsal olarak önümüze gelmiştir. 

Sayın Hocam. Öncelikle bilesiniz ki Türkiye'de acizâne takdir ettiğim, zaman zaman yazılarını kâh takdirle kâh tebessümle okuduğum hocalardansınız. 

Hareket noktasında çok aktif olmasanız da fikir olarak sizi şahsen diğerlerine nispeten daha yakın bulurdum.

Hatta bugüne kadar neden Ebubekir hocamız hâla bir açıklamada bulunmadı, halbu ki Tevhid merkezine odaklı söylemleri olan bir hocamızdır diyerekten hayret eder, sonra çeşitli sebeplerle kendimce mantıklı izahatlarda bulunarak elbet zamanı gelince Sifil hocamız da tavrını koyacaktır diye beklemekteydim.

Ancak ne enteresandır ki şimdi size derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı ile izahat veya belki birazcık reddiye yazmaktayım. 
Yazını yazma sebebiniz ile, ya da aslında geldiğiniz bu noktanın süreci ile ilgili Kur'an-ı Kerimdeki sosyolojik ve psikolojik tespitler ile açıkça izahları var ancak şu an bunu yazmak erken ve yazının amacını aşan bir davranış olur.

Sayın hocam! 
Bilesiniz ki Hâlâ sizden ümitvarım ve yazdığınız bu yazıya ve (facebook sayfanızda diğer tüm yazılarınızda hakaret derecesindeki yorumları dahi silmez iken yazdığınız o yazının altındaki en saygılı yorumları dahi istisna gözetmeksizin sildirmenize ve cevap hakkı vermemenize rağmen) size karşı ümit ve Hüsn-ü Zan ve Allah için sevgi beslemekteyim. 

Bu yazıyı yazmamın sebebi de size duyduğum bu sevginin sebebidir. 

Değerli hocam;
Maalesef 4 satırdan fazla yazı okuyamayan ve 3 dakikadan fazla video izleyemeyen fabrikasyon ürünü bir toplum içerisinde yaşamamızın neticesinde bu fabrikayı kuranların bu durumu çok iyi kullanmaları ile insanlara iftira ve karalama ile tanıtıldığımız bu devirde, uzun yazılar olmaksızın meselenin anlatılmayacağını bilen birisi olarak en azından sizin yazı okuma ve sabırla araştırma konusunda bir probleminizin olmadığını bilerekten bu uzun yazıyı kaleme almaktayım.

Zira yazdığınız yazı sadece masum bir kaygı yazısı değildir. Uslüb yumuşak da olsa belki farkında olmasanız bile ithamlarınız çok ağır ve zaten meyilli olan kamuoyunda geri dönüşü mümkün olmayacak vebal altında bırakacak bir algı oluşturmaya çok müsait.

İşte bu olasılığın ortaya çıkaracağı vebal sebebi ile yazımı ve ilerleyen kısımlarda paylaşacağım yazı ve videoları sabırla okuyacağınız kanaatinde olan birisi olarak emek verip bu yazıyı yazmaktayım.

Sevgili hocam;
Yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında olacaktı, Hocamızla; (gene yanlış hatırlamıyorsam) İstanbul'da sizi ziyaretleri neticesinde kısa bir sohbet gerçekleşmişti. O zaman bu sohbetten sevindirici ve ümit verici sözler hatırlamaktayım. Ancak şimdi yaşanan gelişmeler (aslında bir türlü yaşanmayan gelişmeler) neticesinde bir şeyler mi değişti diye hafiften endişelenmekteyim.

AYRICA
Bu yazınızı kaleme almadan önce hocamızla telefondan veya yüzyüze bir kez olsun konuşmanız gerekmez miydi?

Abdulaziz Bayındır gibi birisi ile bile kameralar önünde reddiye için olsa bile görüşmenize rağmen. Hocamızla görüşmemeniz ve bugüne kadar destekleyici tek bir adım bile atmamanız bizi üzmüştür.

Hasılı...

Furkan vakfı yaklaşık 30 yıllık bir cemaat ve elhamdülillah Mayıs ayı itibariyle artık bir harekettir.
İlk kurulduğu günden bu yana tek bir amacı olmuştur. O da hep o bahsedilen cahiliye dönemini aratmayan ve hatta ondan daha da karanlık olan, rezilliğin her alanında sınır tanımayan karanlık bir dünyada, bu duruma karşı gerçekten Tevhid hedefine odaklanmış çok az sayıdaki cemaatlerden birisidir. 

Hem dünyada hem de Türkiye'de Allah'ın hükümlerinin çiğnendiği, insanların kendi kıt akıllarıyla ortaya attıkları demokrasi, laiklik, sosyalizm, komünizm ve daha envahir türlü izm'lerin cirit attığı, İslam dininin hayatın her alanından el çektirilip Hıristiyanlık gibi ruhbanlaştırıldığı şu karanlık yüzyılda Allah'ın yaratıp bize verdiği ve O'na döndürüleceğimiz güne kadar elimizde tek sermaye olan şu kısacık ömrümüzde Allah'ın; yerine getirilmeden diğerlerinin yerine getirilmesinin pek de bir kıymeti olmayan, peygamber efendimizin en büyük sünneti olan Tevhid davasını omuzlaması gerekirken omuzlamayan ve bunun nasıl olacağı hususunda Kur'an ve Sünnette açık ve seçik olan Rabbami metod varken (Haşa Allah ve Rasulunden daha kolay bir bulduğunu sanarcasına) işin kolayına kaçıp sonra Mekke diye yola çıkıp Taif'e kavuşacaklarını göremeyen hocalarımızı hayret ve kaygı ile izlerken bir de bu yolda kendi kafasından hareket etmeyen ve sabırla, dik duruşuyla onurlu bir şekilde insanların teveccühüne itimat etmeksizin Allah-u Teâlâ'nın rızasını gözeterek hareket eden hocamızın bu takdire şayan duruşu ve adalet gözeterek yaptığı açıklamaları tenkit etmelerini ve  pislik içerisinde yüzen bu sistemi arkasına alarak karşısında durmalarını kaygı ve hayretle gözlemlemekteyim.

Ancak bilinsin ki bu kaygı yola çıktığımız bu kutlu davanın başarıya ulaşıp ulaşamayacağının kaygısı değildir. Zira biliyoruz ki Allah'ın rızasını gözeterek O'nun çizdiği yolda gayretle ve araştırarak sabırla hareket eden bir Mü'mine çabaları neticesinde kaybetmek yoktur. Zafer ise Allah'tandır ve işimizin neticesinin değil sorumlulukları yerine getirme gayretinin Allah katında kıymeti olduğunu Hz. Nuh (A.S.)'un 900 yıllık tebliği neticesinde çok az sayıda kişiye ulaşabilmiş olmasına rağmen Büyük peygamberlerden zikredilmesi ile anlamaktayız.

Kaygım odur ki hocalarımız ve dahi bize şu anda zulmetmekte olan yönetim ve onların arkasında şuursuzca ağız dolusu küfürler ve tehditler savuran bir kitle ve bir kenarda da olanları umarsızca görmezden gelen bu insanlar Allah'ın öfkesi ile karşılacaklar. Hele hele kalemlerini batıla satanlar Bakara 159daki lanete maruz kalacaklar. 

Yazınıza gelince...

Kuytul hocanın tarzına başından beri ısınamadım. Çatışmacı bir üslubu var. Kalbe dokunan meseleleri işlerken dahi yumuşamayan bir üslup. Neredeyse her konuşmasında birilerini itham ediyor izlenimine kapılıyorsunuz. Tahrikkâr ve tahripkâr cümleler hâkim konuşmalarına. Bilemiyorum, belki “yapı meselesi”…
Buraya cevap vermeden önce amacımızın daha da pekişmesi adına ve bizim ne istediğimiz ve neye göre tenkit ettiğimizi tekrar pekiştirmek adına 2014 tarihli şu ve 2013 tarihli şu yazılarıma hızlıca bir göz gezdirebilirsiniz.

Şimdi itham ediyor, tahripkâr dediğiniz konulara gelince. Bunu 25 yaşına kadar baba parasıyla gezip tozan sonra 26 yaşında bilmem ne gençlik kollarına geçen bir genç ayağının tozuyla söylese derim ki "30 yıllık bir hareketi 3 ayda tanıyınca bunu demesi normaldir"...
Ancak bunu bizi yıllardır tanıyan bir hoca söylüyor.

Sayın hocam! Yazımın başında "tebessümle yazılarınız okuyorum" demiştim. O tebessüm kısmını bazı yazılarınızda "Hiciv" ve "Kinâyeleriniz" neticesinde oluşuyordu. Şimdi izninizle ben de size biraz tebessüm ettireyim. Tabii aşağıda sayacağım maddeleri bir Müslüman ne derece tebessüm eder orası meçhul.

Şimdi "tahripkar", "tahrirkar", "İtham edici", "çatışmacı" konuşmalarını şöyle maddeler halinde sıralamadan önce şu kısacık videoya bir göz atalım. 




Bu videoda hocamız halkı "tahrik ederek" 1,5 Milyon Müslümanın katledilmesi gibi ufacık bir meselede Türkiye'nin İncirlik Hava Alanını Müslümanlara daha iyi tecavüz etsinler diye Amerika (Hani şu dost edinmememiz gereken) kafirine açmasın diye gereksiz yere ortalığı velveleye veriyor.

Peki 2003 de kim açtı hava alanını CHP'mi? CHP açsaydı yer yerinden oynardı Ama Halifemiz(?), Medine dönemini başlatan(!), Şeriatı getirecek olan(?), ve Mehdi (A.S.) ye ordu hazırlayan(artık noktalama işareti bulamıyorum) asrın lideri açtırdı. 

Bu küçücük önemsiz mesele ortadoğudaki operasyonların anahtarı ve başlangıç noktası oldu. Ve Türkiye olarak bu sinekten daha önemsiz Müslümanların her birinin kanı bizim ellerimizde.

Şimdi bunun gibi diğer Müslümanların katledilmesi, Varoluş sebebimiz olan Allah'ın hükümlerinin ezilmesi gibi küçük ve önemsiz meseleleri ele alalım. Hepsini değil sadece küçükten birazcık gürbüz olanlarını alacağım.

Ve diğer tüm hocaların bunları gözardı edip bir de utanmadan "Medine dönemi başlamıştır", "Davutoğlu'nu peygamber atamıştır" demelerini insanların vicdanına sunuyorum.

Bu maddelere Tevhid akidesi ile bakınız ve sonuçlarını idrak etmeye çalışınız. Ve kendinize sorunuz bunlardan bir tanesini, sadece bir tanesini CHP ya da Koalisyon hükümeti yapsa idi nolurdu.
  • Irak'daki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulme incirlik üssünü açmaya çalışmak, vekiller vicdanlarına sığınıp açmayınca küplere binmek sonraki seçim döneminde onları tasfiye etmek ve yerlerine nerede bir içkici, şarapçı, din düşmanı varsa getirmek ve gizlice incirliği amerikaya açmak sureti ile kardeşlerin kanı ile elimizi kirletmek ve tarihin en büyük ihanetlerinden birini gerçekleştirmek.
  • Daha önce laiklik dinsizliktir derken daha sonra sanki İslam dünyaya hükmeden bir din değilmiş gibi laikliği Mısıra tavsiye etmek.
  • Demokrasi "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır" düsturunu "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" olarak değiştirdiği halde "İleri Demokrasi" söylemleri ile bir zamanlar oy verenler tekfir dahi ederek aşırıya kaçan insanları demokrasinin ateşli savunucuları haline getirmek
  • Fuhuş suç iken bunu meşru hale getiren yasa çıkarmak ve bu nedenle şu an burnumuzun dibinde evimin hemen yanında dahi yapılan fuhşu suç olmaktan çıkarmak
  • Suriye'de ayaklanmalar henüz taze iken ve hocamız ferasetli açıklamaları ile şu anda olan bahar sahte bahardır, sonuçsuz kalacaktır ve bu sahte baha ile islami hareketler durdurulup Müslüman kanı oluk oluk akıtılacaktır uyarılarına rağmen önce bu sahte baharı desteklemek ve sonra oradaki mücadeleyi yalnız bırakmak.
  • Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin (Maide 51) emrine adeta nispet yaparcasına. İsrail köpekleri ile "van münüt" gecesinden hemen sonra çeşitli anlaşmalar yapmak.
  • Ve yakın zamanda yıllardır NATO ya giremeyen İsraili kendi döneminde NATO ya sokmak
  • Mavi marmara olayında (inşallah) şehid olan kardeşlerimize ihanetin en büyüğünü yapmak
  • Doğu PERİNÇEK gibi bir kafirin (ki adam korkak siyasetçilerin ve korkak hocaların aksine davasını açıkça ortaya koymuş takdire şayan bir düşmandır) tam istediği ve cezaevinden çıkar çıkmaz manidar bir şekilde söylediği cemaatleri bitirme politikasına uygun olarak Faşizmin geliştirilmiş hali olan Kemalizm ile bire bir örtüşür şekilde hareket etmek.
  • Ve en kötüsü İnsanları kendisinin şeriatı getireceğine inandırarak tembellik etmesini daha da kötüsü gerçek İslamı savunan hocalara düşmanlık beslemesini sağlamak kendi deyimiyle "Müslümanların gazını almak"
Bunlardan bir tanesi bile cinnet derecesinde bir Müslümanı dehşete düşürmeli iken bir de kalkmışsınız hocamız bu konuları gündeme getirdi, eleştirdi diye kaygınızı mı dile getiriyorsunuz!!!


Sizi insafa davet ediyorum. 

Gelelim PKK meselesine. Şimdi 5 yaşındaki çocuk dahi adı gibi biliyor ki biz CHP, PKK vs. vs. bunların ne derece şer odakları olduğunu amaçlarının ne kadar alçakça olduğunu biliyor, kabul ediyor ve söylüyouz. Zaten amaçları ortada olduğu için eleştiriye değer dahi bulmuyoruz.

Ancak şu da bir gerçektir ki İslam bir tek Müslümanlara adaletli davranın demiyor. Bu din savaş meydanında düşmanla çatışırken dahi düşmana bile adaletli davranmayı emreder. 

Şimdi siz; sizi kaygılandıran açıklamaları furkanvakfi.net, tvfurkan.com, ve şu ve şunun gibi bize ait sitelerden izlemediyseniz bilin ki bizden başka herkes videoları cımbızlayarak vermektedirler. Bunu kasıtlı yapanları Allah'a havale ediyorum.

Hocamızın özzellikle HDP ve PKK ile ilgili olup da birilerinin cımbızlamasıyla oy bile kullanmayan bir cemaati sanki HDP yi taraf olarak almış diye lanse etmeye çalıştıkları tenkitleri İslam'ın adalet anlayışı gereği kim olduğunu bakmaksızın her meselede haklıya haklı, haksıza haksız demekten ibarettir. Haklı olan her konuda haklı olamayacağı gibi haksız olan da her konuda haksız olamayabilir. 

Velhasıl bu konularla ilgili örnek anlatımlar İftiralara Cevaplar Sayfamızda mevcuttur.

Buna rağmen Bizi AKP, Hüdapar, saadet gibi Dinî görünümlü partiler de dahil olmak herhangi bir partinin, örgütün, (İslam'ın siyasi bir hareket olması kelimesi anlamında olmayan) siyasi bir fikir veya ideolojisinin, Ehli Sünnet'in dışında bir mezheb, itikadın ve şu aklıma gelmeyen diğer tüm hareketlerin; uzantısı, destekçisi, yandaşı, taraftarı, fikir babası, sempatizanı olduğumuz iddia edenlere Eşim ve İki çocuğumu da içine katıp şu videoya Amin diyorum ve onları da amin demeye davet ediyorum. 


Şimdi; bizim uslübümüz olması gerektiği kadar sert, söylenmesi gerektiği kadar açıktır. Kardeşlerim katledilirken, Utbe b. Rebianın teklifini çeviren peygamberden daha uyanık olduklarını sanan siyasetçilerin peşlerinde ateşe doğru koşan kardeşlerimi ve sessizce kenarda durmuş olan "hoca"ları içimiz yanarak izlerken, ciğerimiz yanarken bu uslüp olabildiğince yumuşaktır bilesiniz.

30 yıldır tevhidi ve tevhidi bir harekette olması gerektiği gibi söylememiz gerekeni söylüyoruz. Söylemek zorundayız. 

Tevhidi davasını inzar etmek yatarak, oturarak, bence diyerek olmaz. 
Tevhidi yüklenmek demek; her şeyiyle bu davaya girmek, her tevhidi savunan peygamberin başına gelen hakaret, musibet, işkence, saldırı, ambargoyu göze almak, kardeşlerininin bir bir işkencelere maruz bırakılmasını, annesinin babasının, eşinin, çocuğunun akılalmaz insanlık dışı uygulamalara, cinayetlere kurban verilmesini izlemeyi göze almak demektir. 

Bunu göze alamayanlar en azından bize gölge etmesinler.

AKP ile düşman mıyız? Ne İstiyoruz Allah aşkına!

 Enes (r.a.)den rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."
Bir adam:
-Ya Resulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse ona nasıl yardım edeyim, söyler misin? dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir" buyurdu.  

15 Yıldır Diyoruz ki ey AKP, Ey Erdoğan, Müslümansan kendine yazık etme! Bak burada seni uyaran kardeşlerin var. Yanında seni pohpohlayan kardeşin gibi görünen yardakçıların senin sonunu hazırlıyor! Biz ise seni uyarıyoruz. 

Yukarıda bahsettiğimiz ve bunun misli misli katı kadar hatalar öyle gözardı edilecek hatalar değil!. 

Gittiğin yön yön değil!

Daha her şey bitmemişken, hüküm inmemişken hatalarını telafi et!

Biz bu uyarıları yaparken ağzında emzikle dolaşanlar şimdi büyüdüler ve sanki bir anda biz ortaya çıkmışız ve bu olaylar iki günde gelişmiş zannedip ne olduğunu anlamadan trollerin de özverili çalışmalarıyla bize düşman kesildiler. 

Ve daha da vahimi AKP; bizi diğer mıymıntı hocalarla karıştırıp 3 yıl önce Konya'da başlayarak konferanslarımıza önce izin verip, konferansa saatler kala dalga geçer gibi iptal etmeye başladı.
Ne enteresandır ki bu engelleme Doğu PERİNÇEK'in hapisten çıkıp da o açıklamayı yaptığı, "Legal görünümlü illegal" yapılanmalar kararının çıktığı tarihe denk gelmektedir.  
Buna rağmen hüsnü zan ettik ve dedik ki, bunu yapanlar orada çakılı kalmış bürokratlardır AKP eli ile bunu yapıyorlar. 
Milletvekiller ile iletişime geçtik ve haftalar süren ısrarlar sonucunda bir milletvekilinden cuma namazı çıkışında şu cevabı aldık "Cemaatlere salon vermiyoruz"
Buna rağmen kalkıp da yalan haber yaymadık, karalama kampanyası yapmadık, hakaret etmedik, milletin malına bir çizik dahi atmadık. Ama bunların hepsi bize yapıldı, hem de hükümetin eliğnin altında bulunan medya ve yapılanmalar tarafından.

Halk cinnet halinde ve bu hallerinin farkında değiller. 

3 yıl boyunca istisnasız her alanda önümüze engeller çıkartıldı, sudan sebeplerden dolayı konferanslarımız iptal edildi. Bize yer verenler tehdit edildi. Bizzat biz tehdit edildik. Halbuki bir Müslüman olarak biz tehditlere ancak güleriz ve bu yolda başımıza gelen her şeyi sevinçle göğüsleriz. 

Buna rağmen gene de biz İslam sınırlarını aşmadık, iyi niyetle yapmamız gereken tenkitleri ve uyarıları yaptık. 

Ve son olarak artık polisler devreye sokuldu. Biber gazları sıkıldı.  Ve biz gene ne polis kardeşimize ne de jandarmaya hakaret etmedik, taş atmadık, çevreye de zarar vermedik. Çünkü Biz Furkan'ız.

İşte üzerine yoğun bir şekilde tazyikli su sıkılan ve gaz bombası atılan hocamızın miting alanından  kısa açıklaması





Şimdi söyleyin hocam. Üsluptan  bahsetmeden evvel bahsetmeniz gerekirken yoğun işlerinizden dolayı unutup da atladığınız bir şeyler olabilir mi?

Bu cevabı düşünürken varsa kalbinizdeki tüm korkuları silip Allah korkusunu koymayı ihmal etmeyiniz.


Allah'ın davasına ve aynı zamanda peygamberin en büyük sünnetine sımsıkı sarılan kardeşlerime selamlar olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------

SİFİL Hocamızın yaptığı açıklama:




Alpaslan Kuytul Hoca ve Son Günlerde Yaşanan Olaylar Üzerine

 EBUBEKİR SİFİL 

Alpaslan Kuytul hocanın bir sureden beri hükümetlerle ve hükümet edenlerle yaşadığı çatışma sürecini izlemeye çalışıyorum. Yaşanan olaylar zincirinin son halkası, iplerin tamamen koptuğunu gösteriyor. Arzu edilmeyen bir durum elbette.

Konu hakkındaki düşüncemi olabildiğince açık yazacağım:


Kuytul hocanın tarzına başından beri ısınamadım. Çatışmacı bir üslubu var. Kalbe dokunan meseleleri işlerken dahi yumuşamayan bir üslup. Neredeyse her konuşmasında birilerini itham ediyor izlenimine kapılıyorsunuz. Tahrikkâr ve tahripkâr cümleler hâkim konuşmalarına. Bilemiyorum, belki “yapı meselesi”…
Sn. Cumhurbaşkanı’nın ve AK Parti hükümetlerinin –yeri geldiğinde bizim de yanlış bulup eleştirdiğimiz– bir kısım ifade ve icraatlarını tenkit ederken kullandığı dil ve üslup da aynıyla böyle.
İpler nerede gerildi, niye bu noktaya geldi; doğrusu bu noktada herhangi bir arkaplan bilgisine sahip değilim. Ama Suriye uçağının düşürülmesinin ardından hükümete yönelttiği eleştirileri makul bir zemine oturtmak hayli zor. PKK ile verilen mücadele konusunda yanlış ve tehlikeli bulduğum açıklamaları için de aynı şey geçerli. Arkasından sökün eden gelişmeler, konferansların engellenmesi, çatışmayı ima eden açıklamalar vs.
Geldiğimiz noktada “yerli ve milli” zeminden gittikçe uzaklaşan bir yapı var sanki karşımızda.
Rahatsız edici bir durum…
Öte yandan devlet erkinin sivil bir cemaatin gittikçe marjinalleşmesinden, yani “hasım üretmek”ten başka bir işe yaramayan sert müdahalesini de doğru bulmuyorum. Kamu adına güç kullanma yetkisini elinde bulundurmak, daha ölçülü ve mütehammil davranma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Meselenin görünmeyen yüzünde bu huşuneti anlaşılabilir kılan unsurlar olabilir mi? Bilemiyorum. Önümüzde bir “Paralel yapı” tecrübesi var ve “sütten ağzı yanmış” devletin, bir daha benzer bir oluşuma fırsat tanımama adına refleksif tepki göstermesi anlaşılabilir bir durum. Ama eğri oturup doğru konuşalım, devletin sinir uçlarının hassasiyetini gözeterek, hatta “okşayarak” etki alanını gittikçe daha ileri boyutlara taşıyan nice “potansiyel paraleller” var bu ülkede ve devletin bunları da aynı hassasiyetle telakki ettiğine dair en küçük bir işaretten söz etmek mümkün değil. Devletin böyle bir çifte standardı kendi içinde nasıl izah ettiği şahsen benim merak ettiğim bit konudur…
Her hal-u kârda hoş olmayan bir durum var ortada. Rahatsız edici, hatta “tahrik edici” de olsa, “konuşmak”tan, “düşüncesini açıklamak”tan başka bir eylemi olmayan bir insanın, bir “hoca”nın ve etrafındaki inançlı samimi insanların böyle bir muameleye muhatap olması mütedeyyin kitleleri rencide etmiş, vicdanlarda inkisar oluşturmuştur.
Bu noktadan geri dönüş olur mu, bilemiyorum. Olması ve meselenin sağduyu ve karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülmesi en büyük temennimizdir. Meselenin suhuletle ve kalıcı bir şekilde halli için bir şeyler yapabilecek herkes sorumluluk üstlenmelidir diye düşünüyorum.




1 Ağustos 2014 Cuma

Bazı ithamlara şahsi cevabımdır.

Samimiyetle dediğiniz yazıyı şimdi okudum buna verecek çok güzel cevaplar da var elbet nitekim verilmiş ve verilmeye de devam edilecek.
Fakat yazınızı okuyunca ortaya çıkan sonuç samimiyet değil de başka birşey oluyor.
Şimdi o yazdıklarınızı okuyunca insan gülüyor haliyle bu vatandaş bizden mi bahsediyor diye, zira biraz ilim sahibi ve Furkan Vakfının faaliyetlerini bir kaç saatini vererek araştıran ve gerçekten samimi olan birisinin yazabileceği bir yazı değil bu yazı da pek samimi kardeşim siz önce şunların bir cevabını verin.
Kendinizce bişeyler yazıp bir de Tevbe 31 ile bitirmişsiniz.
Maşallah çok güzel "Yapıcı Samimi eleştiri" yapıyorsunuz da köşeye sıkınca "Ben ancak ıslah ediciyim" diyorsunuz"
Yapıcı(?) eleştirinizden bazı kesitler.
*"Kendisine hoca dedirten kibir abideleri"
*"Öncü nesil sloganıyla etrafındaki gençleri uyutan hoca efendi(!)"
*"Öncü nesil değil, ölü nesil"
Görüyorum ki yapıcı eleştiride yeni bir çığır açmışsınız, elinizi de korkak alıştırmamışsınız, Alak suresin 11,12,13 üncü ayetlerine muhatab olur muyum diye mutlaka düşünmüşsünüzdür herhalde böyle hunharca zehirinizi akıtmadan önce.
Şimdi ümmetin refahı için bu kadar endişe eden bir kardeşimiz de böylesine yapıcı(?) eleştiride bulununca insan merak ediyor, bu "Islah etme" amaçlı bu yazılar acaba hangi kusurumuzdan dolayı yazıldı. Yazıda bir cemaati sadece gidip konsolosluğun önünde eylem yapmaya vakit bulamadığı için ölü nesil ilan edecek kadar sığ birisi değildir herhalde diyip kendisi hakkında şöyle bir düşünme ihtiyacı hissediyor insan.
Yetti artık! Burama kadar geldi hiç bir iş yapmıyorsunuz insanları uyutuyorsunuz ve kendinizi (Tevbe Suresi 31'e istinaden) rab yerine koyuyorsunuz demek için bundan daha fazlası lazım nitekim.
O zaman önce eleştirene bakalım. Sonra da eleştirilene bakalım.
Acaba eleştiren kişi bu yazıyı yazma ihtiyacı hissetmeden önce
1. Furkan vakfının faaliyetlerini ne kadar incelemiştir.
2. Furkan vakfının amacının ne olduğunu ne kadar araştırmıştır
3. Bu amaç için izlenen yolun seçiminde neyin baz alındığı hususunda ne kadar bilgi sahibidir.
4. Furkan vakfının diğer cemaat liderleriyle ilişkilerinin ne kadarını biliyordur ya da görmek için ne kadar çaba sarfetmiştir.
5. Kendi içinde bulunduğu ve asıl doğruyu yaptığını düşündüğü yapılanma tam olarak ne yapmaktadır, kendisi bu yapılanmanın neresindedir, kimin doğru ya da tam kimin yanlış ya da eksik yaptığı hususunda dayanak olarak neyi kullanmıştır.
Şimdi de eleştirilen cemaat hakkında kulaktan dolma bilgilerin yerine faaliyetleri, başındaki lideri, izlenen yolu ve gerekçeleri hakkında kısaca bilgi verelim.
Bu vereceğim bilgilerin hepsi dayanaklıdır, her birini sadece sitemizde ufak bir gezinti ile bile yapıldığının/yapılmakta olduğunun delillerine ulaşılabilir. Ama görmek istemeyene yapacak birşeyimiz yok.
*** Furkan Vakfının amacı nedir?
Furkan vakfının amacı Allah'ın dünyasında Allah'ın dediği oluncaya kadar mücadele etmektir.
*** Bu büyük bir iddia... Peki bunda izlenecek yol nedir? Öyle ya herkes bir yol tutmuş bu iş ancak böyle olur diyor.
Furkan vakfının izleyeceği yol Kur'an ve Sünnettir. Çünkü
1. İnsanın hayatının her anını düzenleyen, lavaboya nasıl gideceğini, nasıl evleneceğini, nasıl oturacağını, nasıl oturamayacağını öngören Allah (c.c.) Aklı kıt, ilmi kıt, geleceği bırak 200 metre önünü göremeyen insanın bu büyük davayı yayma yöntemini insanoğluna bırakacak değildir, nitekim bırakmamıştır da.
2. Daha nübüvvetin ilk yıllarında inen ayetlere bu nazar ile bakıp, Tevhid tohumunun filizlenme merhalelerinde Allah rasulunü örnek alacak bir insan, Tevhid metodunun insana bırakılmadığını alenen görecektir.
Nitekim www.furkanvakfi.net sayfasında gerek derslerde gerekse soru cevaplarda ekseri konularda peygamberi metodun nasıl olduğu (bence öyle değil de böyle olmalı diyenlerin aksine) Ayet ve Hadis delilleriyle beraber, cımbızla çekilerek değil, kapsamlı bir ilişki kurulmak yolu ile açıkça anlatılmaktadır.
*** Peki bu işin başındaki Alparslan KUYTUL kimdir, nasıl biridir.
Burada kalkıp Hocaefendinin (Her ne kadar birileri bu kelimenin sonuna ünlem koymuş olsa da Alparslan KUYTUL H.E. o birilerinden daha Hoca ve daha Efendidir) hayatını yazacak değiliz merak edenler siteden bakabilirler.
Fakat birilerinin yazdığı Hocaefendiyi bizzat görenler olarak bu ithamlara maruz kalan kişiyi size birazcık anlatalım.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Tevhid davası için 1980 yılından beridir canhıraş bir şekilde gene "Bence bu iş böyle olur deme cüretini göstermeksizin" Kur'an ve Sünnet ışığında nasıl olması gerekiyorsa o şekilde mücadelesini vermektedir.
Bunlara bizzat şahit olan kişiler olarak
- Kendisinden Gördüğümüz derslerin, anlatılan mevzuların hepsi Kur'an Sünnet ve İslam dünyasında kabul görmüş Müctehid ve Alimlerin ictihatlarıyla desteklenmiştir.
- Bu kadar eleştirilen ve şuraya çağırdık gelmedi bunu yazdık cevap bile vermedi diye ha bire hedef gösterilen hocamız kendisini tanıdığımız ilk günden beridir evine gece 2-3'ten önce pek nadiren gidebilmiştir.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Şimdi siz oraya gelmediniz buraya gitmediniz diyorsunuz ya. Ben de sizden şikayetçiyim,
Çünkü siz (nezdinde İslam'ı tek bir noktaya odaklayıp diğer mesuliyetlerini gözardı edenler) ler Şumüllü olması gereken İslami hareketin İman, İlim İbadet, Ahlak, Cihad dinamiklerinde tam donanımlı bir nesil yetiştirme çağrımıza hep olumsuz cevap verdiniz, bizleri yanlız bıraktınız, Gözlerinizin önünde alenen duran bu zillet sebebini gömezden geldiniz, bataklığı kurutmak yerine bataklıktan çıkan pis kokuları parfümle bastırmaya çalıştınız bu nedenle bu davayı hakkıyla yerine getirmek isteyenler sayıca azınlıkta kaldı. Görev büyük ama sayı az olunca bu davaya gece gündüz koşuşturan bizler kibirli ilan edilirken, güzel kokular saçıp aslında bataklığı kurutma görevini göze alamayan sizler de (kendinizce) halk kahramanı oldunuz.
Planlı programlı bir peygamberin ümmeti bu kadar sığ olmamalı.
Kainatı ve dahi zamanı yaratan Allah'ın kulları bir medeniyet İddiası olan Kur'an'ı bırakıp da kendince çözümler üretmememeli.
- Hocamızı ben yaklaşık 15 yıldır tanımaktayım, ve bu davanın içindeki hocalarım (bunu bastıra bastıra belirtmek istiyorum hocalarım. Her biri elhamdulillah birer Alparslan Kuytul olma yolunda, (iddianızın aksine) ben bilmem hocam bilir cahiliyesinden uzak ama Haramı açıkça emretmedikçe uyunuz emrine hakkıyla riayet eden hocalarım) daha da uzun bir zamandır tanımaktalar.
Bir insanın, samimi olmayan bir insanın ya da ne yapacağı hakkında pek de fikri olmayan bir insanın hayatının her döneminde istikrar gösteremeyeceğini, samimi değil ise çok kısa bir zamanda patlak vereceğini çok defa tecrübe etmiş ve etmekte olan bizler gördük ki
- Hocamızın bu süre boyunca anlattığınıda ve yaşadığında hiç bir zaman değişiklik olmadı, çelişme olmadı (Gene sitemizde 95 yılından bu güne kadar ki bütün dersleri ve cevapları mevcuttur)
- Kaynak Kur'an ve Sünnet olunca "Böyle yanlışmış bi de böyle deneyelim" şeklinde bir değişiklik olmadı
- Her koşulda ve ortamda temposunda en ufak bir azalma olmadı, bilakis 28. Şubat döneminde herkes kepenkleri kapatırken, tırsıp faaliyetlere ara verirken veyahut faaliyet alanını daraltırken hocamız faaliyetlerin daha da artmasını istedi ve öyle de oldu elhamdulillah
- Bir kez olsun İslamdan taviz vermedi
- Babadan zengin olduğu halde asgari gereksiniminde başka bir mala tenezzül etmedi, 20 yıl boyunca aynı eşyaları kullandı, orta tabakasının elinde bulunmayan bir eşyayı evine sokmadı.
- Bir gün de görmedik ki hele ben bugün tatil yapayım, dinleneyim, gezeyim demedi. Hayatının her dönemini Talim, Terbiye ve Teşkil ile geçirdi.
Velhasıl birisi hakkında atıp tutmadan önce hele hele bu mevzu din konusunda ise önce insan hem kendini tartmalı hem de o kişinin icraatına bir bakmalı, bu adam ne diyor, dayanağı nedir, icraatları nelerdir, ne zamandır bunlarla uğraşıyor, amacı nedir diye.
Şimdi ölü nesil diyorsunuz ya.
Bir tarafta beni mıymıntı bir din anlayışından sıyırıp Gerçek İslam'ı gerçek Tevhid'i gerçek Resulu anlatan, canını dişine takmış, ömrünü bu yola adamış, ve üflemeyle yıkılmayacak, hakla batılı kolayca ayırdedebilecek, şuurlu, bilgili ve aydın alim kadrosu yetiştirmeyi ve bunları hiyerarşik bir şekilde, peygamberi metoda uygun olarak örgütleyerek, Ceddinden devraldığı tevhid bayrağını nesline taşımayı gaye edinmiş bir Hocaefendi, diğer tarafta ise kendi akıllarına dayanarak kestirme sandıkları yolda ha bire başa saran ve Bu davanın sahibi de komutanı da Allah ise o zaman bunun usülünü de danışacağımız kişi de Allah ve Resuludür gibi çok basit bir düsturu bile mantığına kabul ettiremeyen şahıslar, partiler, kalabalıklar.
Kimse kusura bakmasın, rabbime hamdolsun ki medeniyetin kendisini de buna giden yolu da bize gösterdi. Allah Hocamızdan razı olsun ki bizi bundan haberdar etti, "bence"lerin aksine Allah'ça Resul'ce diye diye her birini tek tek bize gösterdi.
Biz belledik ki. Bize düşen Rabbimizi tanımak, Peygamberimizi tanımak, Her yönüyle örnek almak, bu uzun ve beşeri aklımızla sebeb ve sonuçlarını kestiremeyeceğimiz ancak her konuda açıkça örnek gösterilen kurallar çerçevesinde görevimizi yerine getirmek, ve hükmü Allah'a bırakmaktır.
Biz belledik ki o resul
Bir insandı,
Bir peygamberdi,
Bir çobandı,
Bir liderdi,
Bir ticaret esnafıydı,
Bir devlet adamıydı,
Bir komutandı,
Bir öğretmendi,
Bir öğrenciydi,
Bir yetimdi,
Bir öksüzdü,
Bir koca idi,
Bir arkadaş idi,
Bir işçi idi,
Bir işveren idi,
Bir dava adamı idi,
Bir mücadele adamı idi,
O Yürüyen Kur'an idi,
O Önder idi, o her konuda örnek idi.
Biz biliyoruz ki Allah azze ve celle Müzemmil, Müdessir, Alak, Kalem surelerinde davayı yüklerken yolunu da gösterdi.
Biz biliyoruz ki rabbimiz peygamberimizi dahi kaç yerde uyardı,
Kalk ve gecenin bir vakti namaz kıl dedi, çünkü sana bir yük yükleyeğiz dedi,
Sakın kafire itaat etme dedi,
Onlara azıcık meyledersen kendine bir yardımcı bulamazsın dedi,
Fiili taarruz günleri de gelecek dedi,
Biz gene biliyoruz ki,
O (Resul) kendi heva ve hevesinden konuşmaz dedi.
O'nun ahlakı (yaşayışı, hareketleri, düşünceleri) yüksektir dedi,
O'na her konuda itaat edin dedi,
Beni ve O'nu mallarınızdan, eşlerinizden, çocuklarınızdan, işinizden önde tutacaksınız dedi.
Bir konu hakkında ihtilafa düştüğünüzde onu Allah ve Resulüne götürün dedi.
Biz gene biliyoruz ki
Yerin göğün, zamanın ve mekanın yaratıcısı olan, yüce ilim ve kudret sahibi Allah hareket metodunun her aşamasını nakış gibi işlemiştir ve gözlerimizin önüne apaçık sermiştir.
Biz bütün bunlara şeksiz ve şüphesiz iman ettik. Allah ve Resulunün hüküm koyduğu, fikir beyan ettiği, yaptığı, rıza gösterdiği veya kınadığı hiç bir konuda kendi fikrimizi beyan etme cür'etini göstermekten Allah sığındık.
Ve yine hocamız ve cemaatimiz bu düsturları adab ve niyet-i saliha ile öğrenmek, uygulamak ve öğreterek her bir bireye yaymayı, yaydıktan sonra onları da bu yolda örgütlemeyi,
Tabiri caizse bedir ehlini, şu an dünyada yayılmış fitne karşısında ilmiyle, ameliyle, teşkiliyle durabilecek, nasıl duracağını ve ayırdedebileceğini Kur'an ve Sünnet temelinden bilen bir öncü nesili yetiştirme gayreti ile herşeylerini ortaya koymuşlardır.
Hareket metodumuz hakkında bir rahatsızlığımız yoktur, çünkü bu konuda örneğimiz ve önderimiz Allah Resulüdür.
Hareket metodu hakkında Allah Resulunün hayatında olmayan bir örnek daha bulamadık ki kendimiz aklımızla bunu telafi edelim.
Bu yüce davayı bizim insiyatifimize bırakmayan Allah'a hamdolsun.
Daha kestirmesini bulduk diyenlere de Allah akıl fikir versin.
Bu yöndeki çalışmalarımızı ve dünya üzerindeki Müslüman kardeşlermizi ile ilgili koşuşturmalarımızı görmezden gelip, kıstas olarak sadece elçilik önünde beklemeyi gösterenlere, bu kadar emeği böylece zayi etmeye çalışanlara Allah Müstehakını versin.
Kısaca birşeyler yazalım dedik ama gene abarttık. Unuttuysak, konudan saptıysak Allah (c.c.) affetsin. Niyemizi ve derdimizi anlamak isteyene aksetsin. Fitne peşinde olanların fitnelerini başlarına çalsın.
Selametle.

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Kardeşlerime mesaj

Twitter ile ilgili eleştiri ile beraberinde diğer eleştirilere cevabmdır.
Selamun Aleyküm
Not: Yazı içerisinde “biz” kelimeleri geçmektedir. Burdaki biz; tevhidi cemaatler ve davasına kendiğni adayan insanlardır. Malesef ben onlardan birisi olmaya layık değilim.
Kardeşler!

Malesef ki 2 milyar Müslüman dünyanın dör bir yanında bir avuç kafirin elinde ve oyunlarıyla zulüm ve katliama maruz kalmaktadır. Bu durum kafirlerin güçlü olmasından değil, Müslümanların zayıf olmasındandır. Peygamberimizin geçmişten haber verdiği bu durum ve kalbinde vehn olan Müslüman profili işte şu anda tecelli etmektedir. Müslümanların güçlenmesinin yolu kalbinden bu vehnin (Dünya sevgisi ve ölüme karşı isteksizlik) sökülüp atılmasının kolay bir yolu yoktur. Bunun tek yolu her bir Müslümanın tek tek eğitilmesinden geçmektedir.

Gerek derneğimiz gerekse diğer Tevhidi cemaatler bu amaçla çalışmaktadırlar.

İlk insandan bugüne kadar iki topluluk vardır. Hak ve Batıl

Sevgili kardeşlerim, çoğunuz bizi (bizden kasıt derneğimizde hizmet veren hocalarımız ve kardeşlerimizdir, şahsımı bu kategoride görmekten haya ederim) şahsen tanımazsınız veyahut tanısanız da içimizde bulunup hocaların önünde diz kırıp eğitim görmemişsinizdir.

Bu nedenle önce derneğimiz ve bizim gibi olan cemaatlerin neleri hangi şartlar altında gerçekleştirdiğini biraz gözünüzde canlandırmak zorundayız.

TEVHİD ESASLARI
Peygamber efendimiz (A.S.V.S.) bu davaya ilk başladığı zaman çevresinde bir kadın (Hz. Hatice Annemiz) bir çocuk (Hz. Ali R.A.), Bir köle (Zeyd b. Haris) ve yakın arkadaşı Hz. Ebubekr var idi. Bu şekilde birer ikişer kişi İslam dini ile şeref buluyordu.
Ancak burda dikkat edilmesi gereken bir husus var. Her bir Müslüman geceleri; hem inen ayetlerle, peygamberimizin eğitimiyle hem de gece namazlarıyla kendilerini eğitiyor, terbiye ediyor, imanını arttırıyordu. Çünkü eğitim olmadan insanlar ne yapmaları gerektiğini, neyden sakınmaları gerektiğini, hakkı ve batılı bilemezler. Eğitim olmadan kendilerini boş işlerden sakındırımazlar. Dostu düşmanı bilemez, kolayca aldanırlar.

***
(Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür,) yoksa gece vakitlerinde, secde hâlinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. (Zümer – 8)
--
Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabındankoru !.(Ali İmran - 191)
***

Tekrar dikkat çekmek istiyorum!
Peygamberimiz İslam’ı kabul edeni salıkverip tamam sen artık kurtuldun demiyordu. Onları eğitiyordu, Örgütlüyordu.
Nitekim yüce Kitabımızda insanın hayatının sonuna kadar ilim öğrenmesi gerektiğini, takva üzere hassasiyetle durması gerektiğini, şeytana karşı her an uyanık ve tetikte olması gerektiğini, Müslümanların ümmet olması gerektiğini ve hak batıla galip gelinceye kadar mücadele etmesi gerektiğini söylemekte/emretmektedir.

***
Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır. (113 Tevbe 16)
(Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır. (Bakara - 214)
***
Gene peygamberimiz kendisine gelen makam, mal, kadın ve hatta şehrin yönetimine kadar teklifleri reddetmiş ilk insan, atamız ve peygamberimiz Adem (A.S.)'den son peygambere kadar süregelen rabbani metoddan zerre taviz vermemiştir.
***

Eğer yakın bir dünya malı ve kolay bir yolculuk olsaydı (o münafıklar) mutlaka sana uyup peşinden gelirlerdi. Fakat meşakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çıkardık" diye kendilerini helak edercesine Allah'a yemin edecekler. Halbuki Allah onların mutlaka yalancı olduklarını biliyor. (Tevbe – 42)

***
NE MUTLUDUR Kİ...

Derneğimiz ve cemaatimiz de ayrıca ülkemizdeki ve dünyadaki bir çok cemaat te bunun bilincinde hareket edip bu yol üzere hizmet vermeyi esas edinmiştir.
Bizler(Tüm tevhidi cemaatler) Yüce Rabbimiz Allah(C.C.)'ın göstermiş olduğu bu istikamette kendi aklımıza uymaktan sakınarak (çünkü kendi aklına güvenen tuğyandadır, ziyandadır), zaferin ancak O'nun takdiriyle olabileceği bilinciyle mücadele vermekteyiz.

***
O akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. (Mümin – 54)
Onlara: İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin, denildiği vakit "Biz hiç, sefihlerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz!" derler. Biliniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten gelirler). (Bakara 13)

Biz, onların akıllarını başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çeşitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor. (İsra – 41)

***
Bizler rahat döşeklerimizi, sıcak evlerimizi, rahatlığı ahirete erteleyip, insani sınırlarımızın en sonuna kadar bu davaya hizmet için, her alanda cihad için mücadele vermekteyiz.

Gündüzleri bir oraya bir buraya koşuşturmakta, akşamları eğitim vermekte ve görmekte, geceleri ise ibadet, dua, tefekkür ve kaygı ile geçirmekteyiz.

Geliniz ve cemaatlerdeki hocalarla, talebelerle bir kaç gün geçiriniz. Nasıl çabaladıklarını, uykusuz kaldıklarını görünüz... Tanıyınız... Mukayese Ediniz...

VE NE YAZIKTIR Kİ...

Cemaatlerimizin içinde kendilerini davaya adayıp, bu mücadeleyi veren, önce kendilerini eğitip sonra bu eğitimi başkalarına aktarmak isteyen insanlar iki elin parmakları kadar değildir.
Bu insanları;
  • Bu faaliyetlere şahit olup devam etmeye çalışan az bir grup,

  • Bunlardan haberdar olup sadece takdir etmekle yetinen veya kusur aramaya çalışan büyük bir topluluk,

  • Ve neler olduğundan habersiz muazzam bir kitle takip etmekte.

Hocalarımızın azlığı; karaya boyanmış nil nehrinin kenarında her elini daldırışında ancak bir avuç suyu çıkarıp berraklaştırmaya güç yetirebilmektedir.

Bu nedenle binlerce insanın yüklenmesi gereken bu misyonu her cemaatte ancak 10'lar 20'ler gibi rakamlarla sayılabilecek insanlar üstlenmiş, insanüstü bir gayret sarfedip çok az kişiye erişebilmişlerdir.

PEKİ KÜFÜR NE YAPMAKTADIR.
Küfür hem görsel medya, hem de sosyal medya kanalıyla dört bir koldan değil milyonlarca koldan sinsi bir şekilde İslam'a saldırmaktadır.

Ve Müslümanlar bunun bir saldırı olduğundan bihaber şekilde pervasızca bu fikrlerin yayılmasını sağlamktadır.
İslam adıyla, Allah adıyla, Muhammed (S.A.S) adıyla açılan sayfalar, siteler, isimlerin bir çoğu hep sinsice zehirlerini akıtmakta, isim vermeksizin sapkın insanların fikirlerini enjekte etmekte, içi boş ve çoğunlukla tehlikeli sözlerle insanları tevhidden milim milim uzaklaştırmaktadırlar.

***
Bu münafıklar) müminlerle karşılaştıkları vakit "(Biz de) iman ettik" derler. (Kendilerini saptıran) şeytanları ile başbaşa kaldıklarında ise: Biz sizinle beraberiz, biz onlarla (müminlerle) sadece alay ediyoruz, derler.(Bakara 14)

(0 münafıklar) mutlaka sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur.(Tevbe 56)

Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakımmünafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itileceklerdir.(Tevbe 101)

***
Biz Temiz en temiz haliyle yayılması için mücadele vermek adına bir sayfa açtığımızda, onlar pervasızca laflar savurmak için her gün onlarca sayfa açmaktadırlar. 

Biz sayfamızı bir kişiye daha ulaştırana kadar onlar onbinleri elde etmiş olmaktadırlar.
İslam’dan yıllarca yalıtılmış olan ve İslam diye içi boş bir inanca sürüklenmiş olam kardeşlerimiz ne yazık ki içlerindeki boşluğu nefislerine kolay geldiği için böyle batıl sayfalarla doldurmaktadırlar.
***
Onlar, işledikleri kötülükten, birbirini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Andolsun yaptıkları ne kötüdür! (Maide 79)
Onlar, hem insanları Peygamber'e yaklaşmaktan vazgeçirmeyeçalışırlar, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini helak ederler.(En’am 26)
***

Zira bu sayfaların çoğu bilinçli bir şekilde Allah adını sadece beddua, dua ve biz O'nu çok severiz O bizi çok sever gibi küfür için tehlikesiz olan, ya da ruhbanlık telkin eden cümlelerde kullanmaktadırlar.

Bu cümlelerin arasını da hadis inkarcılığı; kader, mezheb, sahabilerin güvenirliği, tesettür, cihad gibi kavramları deşmeye çalışan ayrılıkçı fikirlerle doldurmakta ya da bu zihniye sahip sapıklara yönlendirmektedirler.

***

Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.(Hud – 118)

Sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere hak olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) gönderdik. Artık aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet; sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Ey ümmetler!) Her birinize bir şeriat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şeriatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Artık size, üzerindeayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir. (Maide 48)

***
Örneğin www(nokta)kuranmeali(nokta)org sayfası Kendine ali iskender mihr diyen bir sapığın reklamını gizliden gizliye yaparken facebookta Allah sevenler, peygamberi sevenler diye açılan sayfaların bir kısmı adnan oktar, ihsan eliaçık vb apaçık sapıkların kendilerini doğrudan anlatmasa da onlara tabii olan ve bir çok kişinin bilmediği kişilerce fikirlerini anlatmaktadırlar.

TV Kanallarıyla yapılan rezilliklerin, ve İslam diye yutturulan sapkınlıklardan, ve şirken düşmüş bir takım grupların sapkın hareketlerinden bahsetmiyorum bile.

PEKİ MÜSLÜMANLAR NE YAPMAKTADIRLAR/YAPTIRLMAKTADIR.

Türkiye için belirtelim ve dünyanın da bundan farklı olmadığını da bilelim
Hilafetin kaldırılmasıyla başsız kalan İslam alemi bir anda darma dağınık olmuş. Her bir İslam ülkesi misyonerler, sömürgeciler, felsefeciler iç ve dış hain İslam düşmanları tarafından cüretkârca saldırıya uğramışlardır.
  • Türkiyede insanlar 1 gecede harf inklabıyla atalarından soyutlanmış

  • Kılık kıyafet inkılabıyla çağdaş(?) elbiseler giydirilmiş,

  • Eğitim sistemi batıya özentili bir şekilde değiştirilmiş,

  • Yasalarımız beşeriyetle değiştirilmiş,

  • İlim adamları idam edilmiş,

  • Bir sonraki nesil sağcı, solcu kavgalarıyla, darbe safsatalarıyla yok edilmiş, yozlaştırılmış, için boşaltılmış, sindirilmiş,

  • Bir sonraki nesil ise; İslam'ı kötü lanse etmek için mantar gibi türeyen sapkın tarikatlar, ajanlar, şahıslar medyada boy boy gösterilerek Şeriat, Cihad, Tevhid, İlim gibi kelimelere bilinçaltında düşmanca yaftalanmış.

Ve bunların sonucunda İslam dininin bir medeniyet iddiası olduğundan habersiz, Tıpkı Hıristiyanlıktaki gibi insan hayatından hiçbirşeye karışmayan, ruhban sınıflarına has, sevgi barış gibi kelimelerden öteye gitmeyen bir İslam'a inanan içi boş, hiçbirşeyden rahatsızlık duymayan, ilimden uzak, hurafelerin peşinden koşan, "Aman! ben namazımı kılayım da cennete gireyim(?) bu cihad, ilim işleri bize fazla gelir mehdi a.s. gelip de sihirli değneğiyle Müslümanları zaten kurtaracak" veya “elin arabının/şiisinin/türkünün/kürdünün derdi beni mi sarmış” düşüncesine sahip insanlarla dolu bir topluluk haline gelmiştir Müslüman'lar.

Öyle ki onlara Hakkı söylediğin zaman kafirlerden daha önde, önce onlar sana karşı savaşırlar. Netekim dünyada kanı akıtılan da, akıtan da malesef Müslümanlardır.

Öte yandan Müslümanlar Sunni, Şii, Arap, Türk, Kürt, Doğu, Batı diye parça parça ayrılmış, Ümmet kavramından uzaklaştırılmıştır.

Ne yazık ki çevremde de dahil olmak üzere heryerde bu fikirler mevcuttur. Ne zaman Müslümanların bir araya gelmesini gerektiren bir durum olsa hemen şiilik, araplık gibi kelimeler sosyal ve görsel medyada hortlatılıyor ve malesef Müslüman kardeşlerimiz de işin aslını astarını bilmeden nefret söylemleriyle Müslüman kardeşlerini birbirinden uzaklaştırıyorlar ve hatta birbirlerini kırıp geçiyorlar.

Oysa ki
***

"Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye uğruna ölen Bizden değildir." (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)

"Asabiyet (kavmiyetçilik) dâvâsına kalkan, onu yaymaya çalışan, bu dâvâ yolunda mücâdeleye girişen Bizden değildir." (Ebû Dâvud, Edeb 112)

"Kim kâfir olan dokuz atasını onlarla izzet ve şeref kazanmak düşüncesiyle sayarsa, cehennemde onların onuncusu olur." (Ahmed bin Hanbel, 5/128)

"Bir kısım insanlar vardır ki, cehennem kömüründen başka bir şey olmayan adamlarla iftihar ederler, övünürler. İşte bunlar ya bu övünmeden vazgeçerler, ya da Allah nezdinde, pisliği burunlarıyla yuvarlayan pislik böceklerinden daha değersiz olurlar." (Ahmed bin Hanbel, 2/524; Ebû Dâvud, Edeb 111)

"Kim hevâsına uyarak bâtıl yolda cenkeder, kavmiyetçiliğe (asabiyet) çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, câhiliyye ölümü üzere (kâfir olarak) ölür." (İbn Mâce, Fiten 7)

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi soylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır.(Hucurât 49)

Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O (oğlun) asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. (Hud 46)

Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. (Veda Hutbesi)

***
Gene ne yazık ki canhıraş bir şekilde çalışan cemmatlerdeki bir avuç insanın yardım isteklerine kulaklarını tıkıyorlar hatta kınayıp engellemeye çalışıyorlar.
  • Allah yolunda mücadele eden kardeşlerini, siyaset adına ya da dünya menfaatleri adına bir anda silip atabiliyor. Ve düşman kesilebiliyorlar.

  • Bu şekilde daha önce cemaatte olup da siyasi şahıslar için (başka hiçbir gerekçesi olmayıp) cemaate düşman olan komunizm, sosyalizm, demokrasi gibi yalanların afişlerine elini dahi sürmezken cemaatlerin afişlerini yıtran, hocaları çeşitli yakıştırmalarla itham eden ve apaçık düşmanlığını ilan dene Müslüman kardeşlere bizzat şahit oldum.

  • Gene bu mücadele için yardım ve destek ya da en azından katılım beklediğimiz tarikat mensupları Müslüman kardeşlerin sanki bir necaset görrmüş gibi hışımla başlarını çevirmelerine bizzat şahit oldum.

  • Gene ben çayımı içerim keyfime bakarım (bu cümleyi kelimesi kelimesine gördüm/duydum) diyen, Gerisi boş diyen tarikatlara şahit oldum.

Allah Azze ve Celle Yüce Kitabında
***
"Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur. (13 Rad/11)"
***

buyurmaktadır.
İşte Müslüman kardeşlerimiz bu şekilde dağılmış, İslamdan bihaber, Birbirlerine düşman (Oysa ki Müslümanlar kafirlere karşı şiddetli, birbirlerine karşı ise merhametlidirler. [Fetih:29]) ve umarsız bir halde hayatlarını geçirip gitmektedirler.

SONUÇ
Kardeşler...
Bizleri eleştirmeden önce şu sorulara cevap arayınız.
  • Cemaatler, Hocalar ve Talebeler gece gündüz demeden çalışıp uykuyla ve rahatla aralarını ayırmışken ben şu anda ne yapıyorum?

  • Allah Resulu bugün gelse Facebook sayfamı, cep telefonumu, evimi, işimi, eşimi O’na gönül rahatlığıyla gösterebilir miyim?

  • Bu ahir zamanda sadece ibadet yaparak ve kafirleri (çok ama çook) şiddetli bir şekilde kınayarak üzerimden mesuliyeti atmış olur muyum?

  • Tevhid İlim ve Cihad ile ilgili Kur’an’da kaç ayet var namaz, oruç, zekat ile ilgili kaç ayet var?

  • Karşıma bir kişi çıksa, ben bu adamın istikametini hangi kriterlere göre sorguluyorum? Gösterdiği olağanüstü işlere göre mi yoksa söylediklerinin Kur’an ve Sünnet uygun oluşuna göre mi?

  • Peki ben Kur’an’ı ve Sünneti ne kadar biliyorum ya da bilmek için ne kadar çaba sarfettim?

  • Müslüman kardeşime gösterdiğim şiddeti, zalimlere de gösteriyor muyum?

Bu liste böylece uzar gider...

Kardeşlerim...

Fitnenin etrafımızı sardığı, sosyal medyanın münafıklarla ve kafirlerle dolup taştığı, kitabevlerinde fasık yayınların dolup taştığı bu dönemde biz cemaatlerin gerçek hayatta geceli gündüzlü canhıraş çalıştığımız gibi sosyal ve görsel medyada yitip giden insanları kurtarmak için öncelikle onlara ulaşmamız gerektiğini ve binlerce fitne sesinin içinde sesimizi duyurmak adına çalışmalar yapmamız gerekmez mi?

İslam’a her boyutta hizmet etmemiz gerekmez mi?

Küfürle her platformda savaşmamız gerekmez mi?

Sadece kahrolsun demekle kahrolmuyor İsrail...

Sadece meydanlara dökülmekle güçlenmiyor Müslümanlar...

Kişi Rabbini bilmedikçe, Dinini bilmedikçe, Tevhidi bilmedikçe çoklukla bir yere ulaşamıyor...

Sadece sokaklarda anlatmakla olmuyor, sosyal medya deccal misali genç yaşlı bütün müslümanları kuşatmıştır...

***
... 'Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir'...(Bakara – 249)
***

Kardeşlerim Müslüman şumullü olmalıdır. Tek bir noktaya yönelmemelidir. Zulme karşı her alanda karşı koymalı bunun için de her alanda kendini geliştirmelidir.

Aydın-Alim hedefiyle Tevhidi Esas üzerine yola çıkan Tevhidden zerre kadar taviz vermeyen cemaatler siyasi hedefler uğruna balçıkla sıvanmaya çalışılmamalıdır.

Kişi; kendisi hiç bir şey yapmadığı ya da çok az birşeyle yetindiği halde bu yolda mesailerini harcayan insanlara bu kadar kolay çamur atmamalıdır.

İnsanlar vardır ancak meydana gidip tarafını belli etmeye yetecek kadar gücü vardır(Küçümseme olarak düşünmeyin). İnsanlar da vardır geçen her saniyesini bir kişiyi daha uyandırmak, eğitmek, bilinçlendirmek, kalbinden dünya sevgisini silmek ve Allah sevgisini, Tevhid esaslarını kalbine kazımak için iğneyle kuyu kazarcasına mücadele vermektedir. Bu görevleri yetiştirememnin üzüntü ve kaygısıyla bir oraya bir oraya koşuşturmaktadırlar. Keşke bu şekilde konuşmadan önce gelip o insanlarla bir kaç gününüzü geçirseniz de neden bu sözünüzün ne denli yaralayıcı olduğunu anlayabilseniz...

Kardeşler...

Kalkınız ve kendinize geliniz. “Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hala akıl erdiremiyor musunuz? (En’am -38)” öyle ise bu geçici ve kısacık hayatta gelin dünyanın geçici rahatlığının peşinde koşmaktan vazgeçiniz. Dinlenmeyi ahiret yurduna bırakınız “Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız, bilin ki, Allah, içinizden güzel davrananlar için büyük bir mükâfat hazırlamıştır.(Ahzab -29)”

Bu yolda hayatlarını koyan kardeşlerinizle beraber eğitiniz, eğitiliniz, mücadele ediniz ve onları Allah için seviniz. Allah için nefret ediniz.

Şunu biliniz ki küfür birey olarak değil tek millet olarak savaşmaktadır, öyle siz de ümmet olarak hareket ediniz, bireylciliğe meyletmeyiniz.

Esselamu aleyküm. (Fatih BAHÇECİ)