31 Mayıs 2016 Salı

Ebubekir Sifil Hocamızın Kaygı verici Kaygılarına Cevabımdır

Bizi bu şerefli davadan haberdar eden ve en azından küçük de olsa bir katkıda bulunma şerefine ulaştıran Rabbime hamd; hakikati korkmadan savunan ve herkes için aynı hakikat prensibine sahip dava adamlarına selam olsun!

Cemab-ı Hakk her dönemde Tevhid sancağını elinde tutan hareket veya hareketler olmasını emretmiş ve bunun olmasını da sağlamıştır.

Geçmişte bu sancağı omuzlanan Nebilere, evliyalara, alim ve şehidlere selam olsun!

İsmimizin Furkan olmasının da Rabbimin takdiri olduğuna inanıyorum ki Cemaatten Harekete dönüştüğümüz geçtiğimiz haftalardan bu yana Furkan isminin anlamı gibi insanlar saflarını birer birer belli ediyorlar.

Bizleri ve içinde bulunduğumuz sonsuz kainatı  yaratan Sonsuz ilminin küçük bir parçasını bu sonsuz evrenle bize gösteren Cenab-ı Hakk İkram ederek şu imtihan dünyasında babamız Hz. Adem A.S. den günümüze kadar bizi kılavuzsuz bırakmamıştır. 

Rabbimize O'nun İzzetine ve Celaline yaraşır şekilde hamdolsun.

Nitekim O'nun kılavuzluğunu bırakıp kendi sefil aklına uyanların oluşturdukları bataklıklar bakabilenler için hem dünyanın her yerinde hem de tam da bu topraklar üzerinde aşikar bir derecede görünmektedir.

O merhamet sahibi Rabbimize ne kadar hamd etsek azdır ki Hayatımızın her alanında, ama her alanında yapmamız gerekenleri Yüce Kitabında ve Peygamberimiz A.S.V.S. Söz ve örnek yaşamı ile bize göstermiş, kendi aklımıza uysak kaos ile kavrulacak hayatımızı nasıl sürdürebileceğimiz hakkında bizi şüphelerden kurtarmıştır.

Ve gene Rabbimize hamdolsun ki "İçinizden hayra çağıran, İyiliği Emreden münkeri yasaklayan bir ümmet (topluluk) olsun"(Âli İmran 104) ayet-i kerimesindeki emri yerine getirme hususunda da nasıl yapılacağını bize bırakmamış Bütün Peygamberlerde Allah'ın değişmeyen sünneti tecelli etmiş ve Peygamberimiz (S.A.V.) de de hiçbir insanın hayatından olamayacak kadar teferruatıyla Kur'an-ı Kerim'in çizdiği kırmızı çizgiler üzerine inşa edilerek günümüze kadar bir emsal olarak önümüze gelmiştir. 

Sayın Hocam. Öncelikle bilesiniz ki Türkiye'de acizâne takdir ettiğim, zaman zaman yazılarını kâh takdirle kâh tebessümle okuduğum hocalardansınız. 

Hareket noktasında çok aktif olmasanız da fikir olarak sizi şahsen diğerlerine nispeten daha yakın bulurdum.

Hatta bugüne kadar neden Ebubekir hocamız hâla bir açıklamada bulunmadı, halbu ki Tevhid merkezine odaklı söylemleri olan bir hocamızdır diyerekten hayret eder, sonra çeşitli sebeplerle kendimce mantıklı izahatlarda bulunarak elbet zamanı gelince Sifil hocamız da tavrını koyacaktır diye beklemekteydim.

Ancak ne enteresandır ki şimdi size derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı ile izahat veya belki birazcık reddiye yazmaktayım. 
Yazını yazma sebebiniz ile, ya da aslında geldiğiniz bu noktanın süreci ile ilgili Kur'an-ı Kerimdeki sosyolojik ve psikolojik tespitler ile açıkça izahları var ancak şu an bunu yazmak erken ve yazının amacını aşan bir davranış olur.

Sayın hocam! 
Bilesiniz ki Hâlâ sizden ümitvarım ve yazdığınız bu yazıya ve (facebook sayfanızda diğer tüm yazılarınızda hakaret derecesindeki yorumları dahi silmez iken yazdığınız o yazının altındaki en saygılı yorumları dahi istisna gözetmeksizin sildirmenize ve cevap hakkı vermemenize rağmen) size karşı ümit ve Hüsn-ü Zan ve Allah için sevgi beslemekteyim. 

Bu yazıyı yazmamın sebebi de size duyduğum bu sevginin sebebidir. 

Değerli hocam;
Maalesef 4 satırdan fazla yazı okuyamayan ve 3 dakikadan fazla video izleyemeyen fabrikasyon ürünü bir toplum içerisinde yaşamamızın neticesinde bu fabrikayı kuranların bu durumu çok iyi kullanmaları ile insanlara iftira ve karalama ile tanıtıldığımız bu devirde, uzun yazılar olmaksızın meselenin anlatılmayacağını bilen birisi olarak en azından sizin yazı okuma ve sabırla araştırma konusunda bir probleminizin olmadığını bilerekten bu uzun yazıyı kaleme almaktayım.

Zira yazdığınız yazı sadece masum bir kaygı yazısı değildir. Uslüb yumuşak da olsa belki farkında olmasanız bile ithamlarınız çok ağır ve zaten meyilli olan kamuoyunda geri dönüşü mümkün olmayacak vebal altında bırakacak bir algı oluşturmaya çok müsait.

İşte bu olasılığın ortaya çıkaracağı vebal sebebi ile yazımı ve ilerleyen kısımlarda paylaşacağım yazı ve videoları sabırla okuyacağınız kanaatinde olan birisi olarak emek verip bu yazıyı yazmaktayım.

Sevgili hocam;
Yanlış hatırlamıyorsam 2013 yılında olacaktı, Hocamızla; (gene yanlış hatırlamıyorsam) İstanbul'da sizi ziyaretleri neticesinde kısa bir sohbet gerçekleşmişti. O zaman bu sohbetten sevindirici ve ümit verici sözler hatırlamaktayım. Ancak şimdi yaşanan gelişmeler (aslında bir türlü yaşanmayan gelişmeler) neticesinde bir şeyler mi değişti diye hafiften endişelenmekteyim.

AYRICA
Bu yazınızı kaleme almadan önce hocamızla telefondan veya yüzyüze bir kez olsun konuşmanız gerekmez miydi?

Abdulaziz Bayındır gibi birisi ile bile kameralar önünde reddiye için olsa bile görüşmenize rağmen. Hocamızla görüşmemeniz ve bugüne kadar destekleyici tek bir adım bile atmamanız bizi üzmüştür.

Hasılı...

Furkan vakfı yaklaşık 30 yıllık bir cemaat ve elhamdülillah Mayıs ayı itibariyle artık bir harekettir.
İlk kurulduğu günden bu yana tek bir amacı olmuştur. O da hep o bahsedilen cahiliye dönemini aratmayan ve hatta ondan daha da karanlık olan, rezilliğin her alanında sınır tanımayan karanlık bir dünyada, bu duruma karşı gerçekten Tevhid hedefine odaklanmış çok az sayıdaki cemaatlerden birisidir. 

Hem dünyada hem de Türkiye'de Allah'ın hükümlerinin çiğnendiği, insanların kendi kıt akıllarıyla ortaya attıkları demokrasi, laiklik, sosyalizm, komünizm ve daha envahir türlü izm'lerin cirit attığı, İslam dininin hayatın her alanından el çektirilip Hıristiyanlık gibi ruhbanlaştırıldığı şu karanlık yüzyılda Allah'ın yaratıp bize verdiği ve O'na döndürüleceğimiz güne kadar elimizde tek sermaye olan şu kısacık ömrümüzde Allah'ın; yerine getirilmeden diğerlerinin yerine getirilmesinin pek de bir kıymeti olmayan, peygamber efendimizin en büyük sünneti olan Tevhid davasını omuzlaması gerekirken omuzlamayan ve bunun nasıl olacağı hususunda Kur'an ve Sünnette açık ve seçik olan Rabbami metod varken (Haşa Allah ve Rasulunden daha kolay bir bulduğunu sanarcasına) işin kolayına kaçıp sonra Mekke diye yola çıkıp Taif'e kavuşacaklarını göremeyen hocalarımızı hayret ve kaygı ile izlerken bir de bu yolda kendi kafasından hareket etmeyen ve sabırla, dik duruşuyla onurlu bir şekilde insanların teveccühüne itimat etmeksizin Allah-u Teâlâ'nın rızasını gözeterek hareket eden hocamızın bu takdire şayan duruşu ve adalet gözeterek yaptığı açıklamaları tenkit etmelerini ve  pislik içerisinde yüzen bu sistemi arkasına alarak karşısında durmalarını kaygı ve hayretle gözlemlemekteyim.

Ancak bilinsin ki bu kaygı yola çıktığımız bu kutlu davanın başarıya ulaşıp ulaşamayacağının kaygısı değildir. Zira biliyoruz ki Allah'ın rızasını gözeterek O'nun çizdiği yolda gayretle ve araştırarak sabırla hareket eden bir Mü'mine çabaları neticesinde kaybetmek yoktur. Zafer ise Allah'tandır ve işimizin neticesinin değil sorumlulukları yerine getirme gayretinin Allah katında kıymeti olduğunu Hz. Nuh (A.S.)'un 900 yıllık tebliği neticesinde çok az sayıda kişiye ulaşabilmiş olmasına rağmen Büyük peygamberlerden zikredilmesi ile anlamaktayız.

Kaygım odur ki hocalarımız ve dahi bize şu anda zulmetmekte olan yönetim ve onların arkasında şuursuzca ağız dolusu küfürler ve tehditler savuran bir kitle ve bir kenarda da olanları umarsızca görmezden gelen bu insanlar Allah'ın öfkesi ile karşılacaklar. Hele hele kalemlerini batıla satanlar Bakara 159daki lanete maruz kalacaklar. 

Yazınıza gelince...

Kuytul hocanın tarzına başından beri ısınamadım. Çatışmacı bir üslubu var. Kalbe dokunan meseleleri işlerken dahi yumuşamayan bir üslup. Neredeyse her konuşmasında birilerini itham ediyor izlenimine kapılıyorsunuz. Tahrikkâr ve tahripkâr cümleler hâkim konuşmalarına. Bilemiyorum, belki “yapı meselesi”…
Buraya cevap vermeden önce amacımızın daha da pekişmesi adına ve bizim ne istediğimiz ve neye göre tenkit ettiğimizi tekrar pekiştirmek adına 2014 tarihli şu ve 2013 tarihli şu yazılarıma hızlıca bir göz gezdirebilirsiniz.

Şimdi itham ediyor, tahripkâr dediğiniz konulara gelince. Bunu 25 yaşına kadar baba parasıyla gezip tozan sonra 26 yaşında bilmem ne gençlik kollarına geçen bir genç ayağının tozuyla söylese derim ki "30 yıllık bir hareketi 3 ayda tanıyınca bunu demesi normaldir"...
Ancak bunu bizi yıllardır tanıyan bir hoca söylüyor.

Sayın hocam! Yazımın başında "tebessümle yazılarınız okuyorum" demiştim. O tebessüm kısmını bazı yazılarınızda "Hiciv" ve "Kinâyeleriniz" neticesinde oluşuyordu. Şimdi izninizle ben de size biraz tebessüm ettireyim. Tabii aşağıda sayacağım maddeleri bir Müslüman ne derece tebessüm eder orası meçhul.

Şimdi "tahripkar", "tahrirkar", "İtham edici", "çatışmacı" konuşmalarını şöyle maddeler halinde sıralamadan önce şu kısacık videoya bir göz atalım. 




Bu videoda hocamız halkı "tahrik ederek" 1,5 Milyon Müslümanın katledilmesi gibi ufacık bir meselede Türkiye'nin İncirlik Hava Alanını Müslümanlara daha iyi tecavüz etsinler diye Amerika (Hani şu dost edinmememiz gereken) kafirine açmasın diye gereksiz yere ortalığı velveleye veriyor.

Peki 2003 de kim açtı hava alanını CHP'mi? CHP açsaydı yer yerinden oynardı Ama Halifemiz(?), Medine dönemini başlatan(!), Şeriatı getirecek olan(?), ve Mehdi (A.S.) ye ordu hazırlayan(artık noktalama işareti bulamıyorum) asrın lideri açtırdı. 

Bu küçücük önemsiz mesele ortadoğudaki operasyonların anahtarı ve başlangıç noktası oldu. Ve Türkiye olarak bu sinekten daha önemsiz Müslümanların her birinin kanı bizim ellerimizde.

Şimdi bunun gibi diğer Müslümanların katledilmesi, Varoluş sebebimiz olan Allah'ın hükümlerinin ezilmesi gibi küçük ve önemsiz meseleleri ele alalım. Hepsini değil sadece küçükten birazcık gürbüz olanlarını alacağım.

Ve diğer tüm hocaların bunları gözardı edip bir de utanmadan "Medine dönemi başlamıştır", "Davutoğlu'nu peygamber atamıştır" demelerini insanların vicdanına sunuyorum.

Bu maddelere Tevhid akidesi ile bakınız ve sonuçlarını idrak etmeye çalışınız. Ve kendinize sorunuz bunlardan bir tanesini, sadece bir tanesini CHP ya da Koalisyon hükümeti yapsa idi nolurdu.
  • Irak'daki Müslüman kardeşlerimize yapılan zulme incirlik üssünü açmaya çalışmak, vekiller vicdanlarına sığınıp açmayınca küplere binmek sonraki seçim döneminde onları tasfiye etmek ve yerlerine nerede bir içkici, şarapçı, din düşmanı varsa getirmek ve gizlice incirliği amerikaya açmak sureti ile kardeşlerin kanı ile elimizi kirletmek ve tarihin en büyük ihanetlerinden birini gerçekleştirmek.
  • Daha önce laiklik dinsizliktir derken daha sonra sanki İslam dünyaya hükmeden bir din değilmiş gibi laikliği Mısıra tavsiye etmek.
  • Demokrasi "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır" düsturunu "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" olarak değiştirdiği halde "İleri Demokrasi" söylemleri ile bir zamanlar oy verenler tekfir dahi ederek aşırıya kaçan insanları demokrasinin ateşli savunucuları haline getirmek
  • Fuhuş suç iken bunu meşru hale getiren yasa çıkarmak ve bu nedenle şu an burnumuzun dibinde evimin hemen yanında dahi yapılan fuhşu suç olmaktan çıkarmak
  • Suriye'de ayaklanmalar henüz taze iken ve hocamız ferasetli açıklamaları ile şu anda olan bahar sahte bahardır, sonuçsuz kalacaktır ve bu sahte baha ile islami hareketler durdurulup Müslüman kanı oluk oluk akıtılacaktır uyarılarına rağmen önce bu sahte baharı desteklemek ve sonra oradaki mücadeleyi yalnız bırakmak.
  • Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin (Maide 51) emrine adeta nispet yaparcasına. İsrail köpekleri ile "van münüt" gecesinden hemen sonra çeşitli anlaşmalar yapmak.
  • Ve yakın zamanda yıllardır NATO ya giremeyen İsraili kendi döneminde NATO ya sokmak
  • Mavi marmara olayında (inşallah) şehid olan kardeşlerimize ihanetin en büyüğünü yapmak
  • Doğu PERİNÇEK gibi bir kafirin (ki adam korkak siyasetçilerin ve korkak hocaların aksine davasını açıkça ortaya koymuş takdire şayan bir düşmandır) tam istediği ve cezaevinden çıkar çıkmaz manidar bir şekilde söylediği cemaatleri bitirme politikasına uygun olarak Faşizmin geliştirilmiş hali olan Kemalizm ile bire bir örtüşür şekilde hareket etmek.
  • Ve en kötüsü İnsanları kendisinin şeriatı getireceğine inandırarak tembellik etmesini daha da kötüsü gerçek İslamı savunan hocalara düşmanlık beslemesini sağlamak kendi deyimiyle "Müslümanların gazını almak"
Bunlardan bir tanesi bile cinnet derecesinde bir Müslümanı dehşete düşürmeli iken bir de kalkmışsınız hocamız bu konuları gündeme getirdi, eleştirdi diye kaygınızı mı dile getiriyorsunuz!!!


Sizi insafa davet ediyorum. 

Gelelim PKK meselesine. Şimdi 5 yaşındaki çocuk dahi adı gibi biliyor ki biz CHP, PKK vs. vs. bunların ne derece şer odakları olduğunu amaçlarının ne kadar alçakça olduğunu biliyor, kabul ediyor ve söylüyouz. Zaten amaçları ortada olduğu için eleştiriye değer dahi bulmuyoruz.

Ancak şu da bir gerçektir ki İslam bir tek Müslümanlara adaletli davranın demiyor. Bu din savaş meydanında düşmanla çatışırken dahi düşmana bile adaletli davranmayı emreder. 

Şimdi siz; sizi kaygılandıran açıklamaları furkanvakfi.net, tvfurkan.com, ve şu ve şunun gibi bize ait sitelerden izlemediyseniz bilin ki bizden başka herkes videoları cımbızlayarak vermektedirler. Bunu kasıtlı yapanları Allah'a havale ediyorum.

Hocamızın özzellikle HDP ve PKK ile ilgili olup da birilerinin cımbızlamasıyla oy bile kullanmayan bir cemaati sanki HDP yi taraf olarak almış diye lanse etmeye çalıştıkları tenkitleri İslam'ın adalet anlayışı gereği kim olduğunu bakmaksızın her meselede haklıya haklı, haksıza haksız demekten ibarettir. Haklı olan her konuda haklı olamayacağı gibi haksız olan da her konuda haksız olamayabilir. 

Velhasıl bu konularla ilgili örnek anlatımlar İftiralara Cevaplar Sayfamızda mevcuttur.

Buna rağmen Bizi AKP, Hüdapar, saadet gibi Dinî görünümlü partiler de dahil olmak herhangi bir partinin, örgütün, (İslam'ın siyasi bir hareket olması kelimesi anlamında olmayan) siyasi bir fikir veya ideolojisinin, Ehli Sünnet'in dışında bir mezheb, itikadın ve şu aklıma gelmeyen diğer tüm hareketlerin; uzantısı, destekçisi, yandaşı, taraftarı, fikir babası, sempatizanı olduğumuz iddia edenlere Eşim ve İki çocuğumu da içine katıp şu videoya Amin diyorum ve onları da amin demeye davet ediyorum. 


Şimdi; bizim uslübümüz olması gerektiği kadar sert, söylenmesi gerektiği kadar açıktır. Kardeşlerim katledilirken, Utbe b. Rebianın teklifini çeviren peygamberden daha uyanık olduklarını sanan siyasetçilerin peşlerinde ateşe doğru koşan kardeşlerimi ve sessizce kenarda durmuş olan "hoca"ları içimiz yanarak izlerken, ciğerimiz yanarken bu uslüp olabildiğince yumuşaktır bilesiniz.

30 yıldır tevhidi ve tevhidi bir harekette olması gerektiği gibi söylememiz gerekeni söylüyoruz. Söylemek zorundayız. 

Tevhidi davasını inzar etmek yatarak, oturarak, bence diyerek olmaz. 
Tevhidi yüklenmek demek; her şeyiyle bu davaya girmek, her tevhidi savunan peygamberin başına gelen hakaret, musibet, işkence, saldırı, ambargoyu göze almak, kardeşlerininin bir bir işkencelere maruz bırakılmasını, annesinin babasının, eşinin, çocuğunun akılalmaz insanlık dışı uygulamalara, cinayetlere kurban verilmesini izlemeyi göze almak demektir. 

Bunu göze alamayanlar en azından bize gölge etmesinler.

AKP ile düşman mıyız? Ne İstiyoruz Allah aşkına!

 Enes (r.a.)den rivayet olunduğuna göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Din kardeşin zalim de olsa mazlum da olsa ona yardım et."
Bir adam:
-Ya Resulallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse ona nasıl yardım edeyim, söyler misin? dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz:
"Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir" buyurdu.  

15 Yıldır Diyoruz ki ey AKP, Ey Erdoğan, Müslümansan kendine yazık etme! Bak burada seni uyaran kardeşlerin var. Yanında seni pohpohlayan kardeşin gibi görünen yardakçıların senin sonunu hazırlıyor! Biz ise seni uyarıyoruz. 

Yukarıda bahsettiğimiz ve bunun misli misli katı kadar hatalar öyle gözardı edilecek hatalar değil!. 

Gittiğin yön yön değil!

Daha her şey bitmemişken, hüküm inmemişken hatalarını telafi et!

Biz bu uyarıları yaparken ağzında emzikle dolaşanlar şimdi büyüdüler ve sanki bir anda biz ortaya çıkmışız ve bu olaylar iki günde gelişmiş zannedip ne olduğunu anlamadan trollerin de özverili çalışmalarıyla bize düşman kesildiler. 

Ve daha da vahimi AKP; bizi diğer mıymıntı hocalarla karıştırıp 3 yıl önce Konya'da başlayarak konferanslarımıza önce izin verip, konferansa saatler kala dalga geçer gibi iptal etmeye başladı.
Ne enteresandır ki bu engelleme Doğu PERİNÇEK'in hapisten çıkıp da o açıklamayı yaptığı, "Legal görünümlü illegal" yapılanmalar kararının çıktığı tarihe denk gelmektedir.  
Buna rağmen hüsnü zan ettik ve dedik ki, bunu yapanlar orada çakılı kalmış bürokratlardır AKP eli ile bunu yapıyorlar. 
Milletvekiller ile iletişime geçtik ve haftalar süren ısrarlar sonucunda bir milletvekilinden cuma namazı çıkışında şu cevabı aldık "Cemaatlere salon vermiyoruz"
Buna rağmen kalkıp da yalan haber yaymadık, karalama kampanyası yapmadık, hakaret etmedik, milletin malına bir çizik dahi atmadık. Ama bunların hepsi bize yapıldı, hem de hükümetin eliğnin altında bulunan medya ve yapılanmalar tarafından.

Halk cinnet halinde ve bu hallerinin farkında değiller. 

3 yıl boyunca istisnasız her alanda önümüze engeller çıkartıldı, sudan sebeplerden dolayı konferanslarımız iptal edildi. Bize yer verenler tehdit edildi. Bizzat biz tehdit edildik. Halbuki bir Müslüman olarak biz tehditlere ancak güleriz ve bu yolda başımıza gelen her şeyi sevinçle göğüsleriz. 

Buna rağmen gene de biz İslam sınırlarını aşmadık, iyi niyetle yapmamız gereken tenkitleri ve uyarıları yaptık. 

Ve son olarak artık polisler devreye sokuldu. Biber gazları sıkıldı.  Ve biz gene ne polis kardeşimize ne de jandarmaya hakaret etmedik, taş atmadık, çevreye de zarar vermedik. Çünkü Biz Furkan'ız.

İşte üzerine yoğun bir şekilde tazyikli su sıkılan ve gaz bombası atılan hocamızın miting alanından  kısa açıklaması





Şimdi söyleyin hocam. Üsluptan  bahsetmeden evvel bahsetmeniz gerekirken yoğun işlerinizden dolayı unutup da atladığınız bir şeyler olabilir mi?

Bu cevabı düşünürken varsa kalbinizdeki tüm korkuları silip Allah korkusunu koymayı ihmal etmeyiniz.


Allah'ın davasına ve aynı zamanda peygamberin en büyük sünnetine sımsıkı sarılan kardeşlerime selamlar olsun.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------

SİFİL Hocamızın yaptığı açıklama:




Alpaslan Kuytul Hoca ve Son Günlerde Yaşanan Olaylar Üzerine

 EBUBEKİR SİFİL 

Alpaslan Kuytul hocanın bir sureden beri hükümetlerle ve hükümet edenlerle yaşadığı çatışma sürecini izlemeye çalışıyorum. Yaşanan olaylar zincirinin son halkası, iplerin tamamen koptuğunu gösteriyor. Arzu edilmeyen bir durum elbette.

Konu hakkındaki düşüncemi olabildiğince açık yazacağım:


Kuytul hocanın tarzına başından beri ısınamadım. Çatışmacı bir üslubu var. Kalbe dokunan meseleleri işlerken dahi yumuşamayan bir üslup. Neredeyse her konuşmasında birilerini itham ediyor izlenimine kapılıyorsunuz. Tahrikkâr ve tahripkâr cümleler hâkim konuşmalarına. Bilemiyorum, belki “yapı meselesi”…
Sn. Cumhurbaşkanı’nın ve AK Parti hükümetlerinin –yeri geldiğinde bizim de yanlış bulup eleştirdiğimiz– bir kısım ifade ve icraatlarını tenkit ederken kullandığı dil ve üslup da aynıyla böyle.
İpler nerede gerildi, niye bu noktaya geldi; doğrusu bu noktada herhangi bir arkaplan bilgisine sahip değilim. Ama Suriye uçağının düşürülmesinin ardından hükümete yönelttiği eleştirileri makul bir zemine oturtmak hayli zor. PKK ile verilen mücadele konusunda yanlış ve tehlikeli bulduğum açıklamaları için de aynı şey geçerli. Arkasından sökün eden gelişmeler, konferansların engellenmesi, çatışmayı ima eden açıklamalar vs.
Geldiğimiz noktada “yerli ve milli” zeminden gittikçe uzaklaşan bir yapı var sanki karşımızda.
Rahatsız edici bir durum…
Öte yandan devlet erkinin sivil bir cemaatin gittikçe marjinalleşmesinden, yani “hasım üretmek”ten başka bir işe yaramayan sert müdahalesini de doğru bulmuyorum. Kamu adına güç kullanma yetkisini elinde bulundurmak, daha ölçülü ve mütehammil davranma sorumluluğunu da beraberinde getirir. Meselenin görünmeyen yüzünde bu huşuneti anlaşılabilir kılan unsurlar olabilir mi? Bilemiyorum. Önümüzde bir “Paralel yapı” tecrübesi var ve “sütten ağzı yanmış” devletin, bir daha benzer bir oluşuma fırsat tanımama adına refleksif tepki göstermesi anlaşılabilir bir durum. Ama eğri oturup doğru konuşalım, devletin sinir uçlarının hassasiyetini gözeterek, hatta “okşayarak” etki alanını gittikçe daha ileri boyutlara taşıyan nice “potansiyel paraleller” var bu ülkede ve devletin bunları da aynı hassasiyetle telakki ettiğine dair en küçük bir işaretten söz etmek mümkün değil. Devletin böyle bir çifte standardı kendi içinde nasıl izah ettiği şahsen benim merak ettiğim bit konudur…
Her hal-u kârda hoş olmayan bir durum var ortada. Rahatsız edici, hatta “tahrik edici” de olsa, “konuşmak”tan, “düşüncesini açıklamak”tan başka bir eylemi olmayan bir insanın, bir “hoca”nın ve etrafındaki inançlı samimi insanların böyle bir muameleye muhatap olması mütedeyyin kitleleri rencide etmiş, vicdanlarda inkisar oluşturmuştur.
Bu noktadan geri dönüş olur mu, bilemiyorum. Olması ve meselenin sağduyu ve karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülmesi en büyük temennimizdir. Meselenin suhuletle ve kalıcı bir şekilde halli için bir şeyler yapabilecek herkes sorumluluk üstlenmelidir diye düşünüyorum.